20 Haziran 2012 Çarşamba

UAE4Droid ile Amiga Cebinizde...

Öncelikle belirteyim, askerliğim dolayısıyla  istemeden de olsa bir süre "Amiga Oyunları" 'na ara vermek zorunda kaldım. :) 

Gelelim konumuza sizlere Android işletim sistemli telefonlarda Amiga oyunlarını nasıl oynayabileceğinizi anlatıcam. Öncelikle Official Android Marketteki UAE4Droid programını telefonumuza kuruyoruz (Program için tıklayın). Programı cep telefonumuza kurduğumuzda otomatik olarak uygulamalarda gözükecek. Programı Çalıştıralım.

 
Öncelikle rom'ları ve oyunları telefonumuzda bir amiga klasörü yaparak hepsini içine atalım. Rom dosyaları telefonda olsun; sd karta aldığımda sorun oldu, oyunlar sd kart'da olabilir. Program açılınca anasayfada programın eski sürümleri ile güncel sürümü arasındaki farklılıklar yazıyor. Biz configure seçeneğine gelelim.
Buradan öncelikle her emulatörde olduğu gibi rom'u seçiyoruz. Bazı rom'larda problem yaşanabiliyor, ben kickstart v2.04'ü kullanıyorum ve hiç bir sorun yaşamadım. Floopy'lerin her birine tıklayıp (oyun kaç disket ise o kadar floppy seçeneği göreceksiniz.) oyunlarımızı seçiyoruz. Diğer ayarları da siz keyfinize göre ayarlayabilirsiniz. Ayarları yaptıktan sonra tekrar programın ana sayfasına dönüp Start Amiga seçeneğiyle Amiga'mızı cep telefonumuzda açıyoruz.
Android sistemlerde oyunu ekranda görüldüğü şekilde oynuyoruz. Ekranda dokunmatik bir gamepad beliriyor, her ne kadar kontroller ilk başta zor gelse de zaman geçtikçe alışıyorsunuz. 
Boş zamanlarınızda hoşça vakit geçirip, oyunlardan gerçekten zevk aldığınız 1 MB'lık o eski güzel günleri yad edebilirsiniz.

23 Ekim 2011 Pazar

Limbo

Bundan sonra yeni çıkan ve bana amiga oyunlarını hatırlatan oyunları da incelemeye karar verdim. İlk incelemem üzerinde çok konuşulan platfom oyunu Limbo.
Oyun 2010 yılında Xbox için piyasaya sürüldü ve çokça olumlu eleştiri aldı. Bu yıl, gecikmeli olsa da PS3 ve Pc için piyasaya sürüldü.Yapımcılar, konuyu oyuncuların istediği şekilde yorumlamasını istemiş, bizim konu hakkında bildiğimiz tek şey kız kardeşimizi aradığımız ve onu bulmak için "Limbo"'nun içerisinde gözlerimizi açtığımız.
Gözlerimizi açar açmaz dikkatimizi ilk çeken oyunun en büyük artısı olan eşsiz atmosferi. Grafiklerde kullanılan siyah ve beyazın tonlarını ve sesler'i( daha doğrusu sessizliği ) mükemmel bir şekilde harmanlamış yapımcılar. Bu atmosfer sayesinde kendimizi Limbo'nun içinde hissediyoruz ve neler olup bittiğini anlamaya çalışıyoruz.
Oyunun bu kasvetli ortamında sürekli tedirgin bir şekilde ilerleyip karşımıza çıkan bulmacaları çözmeye çalışıyoruz. Bulmacalar çok iyi hazırlanmış, böylesi bir platform oyununda çok zor bulmacaların olmayacağını düşünebilirsiniz ancak oyunu oynarken bir anda kendinizi dakikalar boyunca çaresiz bir şekilde ekrana bakarken bulacaksınız.
SPOILER: Peki oyun bize ne anlatıyor? Dediğim gibi yapımcılar bu işi oyunculara bırakmış. Biz ne anlarsak onu anlatıyor. İnternette herkes oyunu farklı bir şekilde yorumlamış. Limbo'nun anlamı İncil'e göre Hz. İsa'dan önce, vaftiz edilmeden ölmüş çocukların gittiği yer. Bu bilgi de bize oyunun ne anlattığı konusunda pek bir fikir vermiyor aslında.
Benim yorumum oyunun insanlığın evrimini konu aldığı yönünde. İlk başlarken oyunda büyük bir örümcek karşımıza çıkarken daha sonra insanlarla karşılaşıyoruz. Daha sonra mekanik aletler karşımıza çıkıyor. Oyunda ilerledikçe teknoloji git gide büyüyor ve sonunda yine akıllarda soru işaretleri bırakarak bitiyor.

Kesinlikle herkesin oynaması gereken bir oyun. Oynarken eski günlere dönüp amiga'lı günleri hatırlayacaksınız.

19 Nisan 2011 Salı

Super Cars 2

1991 yılında Magnetic Fields tarafından geliştirilen yarış-aksiyon oyunu. Oyunun birincisi 1990 yılında piyasaya çıkmıştı.

Oyun kısa bir yükleme süresinin ardından gaz müziği ve Harrison Ford'un (tam emin olmamakla birlikte büyük bir ihtimal gerçek Harrison Ford'tan esinlemişler tipi oldukça benziyor :) sunumuyla başlıyor, ve daha sonra zorluk seviyesini seçerek yarışlarımıza başlıyoruz. Oyundaki amacımız 3 sezon boyunca yarışları başarılı bir şekilde bitirerek Super Car'ın Şampiyonu olmak.Oyunu kuşbakışı bir şekilde oynuyoruz. Oyunu yarış-aksiyon şekline tanımladım çünkü bu oyunun en büyük özelliği içinde bulundurduğu aksiyonlar. Oyunda çeşitli silahlarımız var. Bu silahları (mayınlar, füzeler, güdümlü füzeler vs.) kullanarak rakip araçları patlatarak belli bir süreliğine ortadan kaldırabiliyoruz ancak dikkatli olmakta fayda var çünkü dikkatli kullanmazsak kimi zaman kendi aracımızı patlatabiliyoruz.Oyundaki silahları her yarışın sonunda kazandığımız paralar ile alıyoruz. Para kazanmanın bir diğer yolu da bölüm aralarında çıkan polis memuru, çevre görevlisi gibi kişilerin sorularına doğru yanıtlar vermek ( sorular bazen çok saçma olabiliyordu ) istersek bu seçeneği kapatabiliyoruz. Ayrıca kazandığımız paraları arabamız tamir ederek veye güçlendirerek de harcayabiliyoruz.Oyunda bitmek bilmeyen bir aksiyon var. Pistler bu aksiyona göre uyarlanmış. Pistlerde çeşitli rampalar, trenler, tüneller bulunuyor. Oyunu aynı anda iki kişi ilede oynayabiliyorduk.

Yarış oyunlarını pek sevmem ama bu oyunun yeri çok farklıydı.

9 Ekim 2010 Cumartesi

Soccer Kid

1993 yılında Krisalis tarafından piyasaya sürülen platform oyunu.

Oyunumuz, oldukça absürd bir konuya sahip. 1994 Yılında uzaylılar dünyamıza bir takım değerli eşyalar çalmak için uğrarlar ve dünya kupasını çalarlar. Ancak uzay gemilerinin üstüne bir meteor düşünce dünya kupasının parçaları, dünyanın çeşitli bölgelerine düşer. Bu olayları öğrenen bizim "Soccer Kid", bu parçaları toplayıp dünya kupasının finaline yetiştirmeye karar verir ve oyunumuz başlar.
Oyuna istediğimiz forma renklerini seçerek başlayabiliyorduk. Oyun çok güzel düşünülmüştü, top sürerek, düşmanlara şut çekerek ilerliyorduk yani bu oyundaki silahımız meşin yuvarlaktı. Ayrıca top ile çok klas hareketlerde yapabiliyorduk (topun üstünde yürüme, kafayla top sektirmek, rövaşata çekmek gibi).Oyundaki bölümler İngiltere, İtalya, Rusya, Japonya ve son olarak 1994 dünya kupasının gerçekleştiği Amerika'ydı. Her ülkenin kendine has bölüm tasarımları vardı. İngiltere biraz oyuna ısınma tadında kolay olsa da diğer ülkelere geçtikçe oyun zorlanmaya başlıyordu. Her bölümün başlangıcında o bölümde kullanmamız gereken top sayısı (mermi sayısı da diyebiliriz) ve o bölümde bulunan futbolcu kartlarının sayısı belirtiliyordu. Br bölümdeki tüm topları kullanırsak o bölümdeki işimiz çok daha zorlaşıyordu çünkü tüm düşmanlardan kaçmak zorunda kalıyorduk. Futbolcu kartları ise bir ara çoğumuzun biriktirdiği kartlara benziyordu. Bu kartların hepsini toplarsak ekstra bir bonus bölümü oynayabiliyorduk.

Amiga'nın başında saatlerimi geçirdiğim, çok eğlenceli bir oyundu.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Chris Huelsbeck

Chris Huelsbeck 1968 yılında Almanya'da doğan bir müzisyen.

İlk bilgisayarı olan Commodore 64'e 14 yaşında sahip olmuş. Daha o yaşlarda yavaş yavaş besteler yapmaya başlarken aynı anda da bilgisayar dillerini öğrenmeye başlamış. Birkaç yıl sonrada Almanya'da yayın yapan bir dergi tarafından ilk ödülüne kavuşarak kariyeri başlamış.

Chris Huelsbeck 70'in üzerinde video oyununa müzik yapmış. Bu oyunlardan bazıları Apidya, The Great Giana Sisters, Apprentice ve Turrican serisi.

2007 ylında Symphonic Shades'in prodüktörlüğünü yapan Thomas Böcker, Chris Huelsbeck'e saygı için bir konser olacağını açıkladı. Bu konser albüm olarak Chris Huelsbeck'in kendi plak şirketinden 2008 yılında piyasaya çıktı.

Şüphesiz Amiga dünyasının akıllarda en çok kalan müzisyeni.

(Yukarıda belirttiğim konsere ait bir videoyu buradan izleyebilirsiniz)

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Cannon Fodder

1993 yılında Sensible Software tarafından geliştirilen strateji oyunu...

Oyunun oldukça güzel bir giriş videosu vardı. Bu video'da unutulmaz "War has never been so much fun" şarkısı eşliğinde üniformalı askerler görüyorduk. Bu askerlerden bazıları Sensible Software elemanlarıydı. Bu video sayesinde Amiga'da ilk kez gerçek vokalli bir şarkı dinlemiştim.
Bu videonun ardından oyun boyunca yöneteceğimiz askerlerimiz bir tepenin arkasından teker teker geliyordu.
Bu ekranda en öndeki belli sayıda asker göreve alınıyordu. Ölen askerler için ise yukarıdaki tepeye mezarlık yapılıyordu. Oyundaki askerler ne kadar çok görev yaparsa rütbesi o derece artıyodu. (Ben oyunu oynarken ilk baştaki Jools ve Jops isimli askerleri fazla tehlikeye sokmadan en büyük rütbeyi almaya çalışırdım.)
Oyunda taramalı tüfeğe ek olarak roket atar ve el bombası kullanıyorduk. Ancak bu silahları kullanmak oldukça zordu. Kullanımına alışana kadar düşmanlardan çok kendi ekibimizi havaya uçuruyorduk.Oyunda rehineleri kurtarmak, düşmanları öldürmek gibi görevler alıyorduk. İlk bölümlerde kafamıza göre ilerleyebiliyorduk ancak oyun ilerledikçe stratejinin önemi artıyordu. Sol alttaki haritayı kullanarak stratejiler geliştirip askerleri değişik sayılardaki gruplar halinde yönetmeye başlıyorduk. Bazen araba kullandığımız görevler oluyorduki bu anlarda oyunun hem en zevkli hemde en sinir bozucu anlarını yaşıyorduk. Örneğin tüm askerleri araba içine sokup hızlı hızlı ilerlerken rampadan atlayıp ya dağa taşa çarpardık yada hiç birşey yok iken birden bi roket gelip aracımızı havaya uçururdu.
Bana göre sadece Amiga'nın değil oyun tarihinin de en güzel ve en eğlenceli strateji oyunlarından biriydi.

31 Temmuz 2009 Cuma

Cabal

1989 yılında Oceans tarafından piyasaya sürülen shoot'em up oyunu...

Cabal'da, Ramboya özenmiş mavi üniformalı bir karakteri yönetiyorduk (iki kişi oynadığımızda birde aynı modelin kırmızısı olurdu). Bölümlerin hepsi single-screen'di ve arka arkaya gelen düşmanları öldürmeye çalışıyorduk.
Oyunun çok beğendiğim iki özelliğinden biri oyunun kontrolleriydi. Sadece bir joystick ile hem karakterimizi ordan oraya koşturuyoduk, hem de hedefi hareket ettirip ateş ediyorduk. Ayrıca silahın yanı sıra bomba da atabiliyorduk. Bunların hepsi yön tuşları ve bir adet ateş tuşuyla gerçekleşiyordu. Diğer beğendiğim özelliği ise neredeyse level'lardaki herşeyin etkileşimli olmasıydı. Tüm binaları, siperleri hatta ağaçları bile patlatabiliyorduk, bu patlamalardan değişik silah veya puanlar alıyorduk. Hatta yaralıları toplamak için gelen yardım ekiplerini tararsak bir sürü bomba veriyorlardı.Level'ları geçebilmemiz için üst bölgedeki "Enemy" kutucuklarının hepsi dolana kadar düşmaları öldürmemiz gerekiyordu. Bunu başarılı bir şekilde gerçekleştirebilmek içinde genelde siperlerin arkasına sığınıp ordan ateş ederdik (ilerleyen bölümlerde siper yoktu). Diğer ana bölümlere geçebilmek için ise bölüm sonundaki Boss'ları öldürmemiz gerekiyordu. Level'ları bitirdiğimizde, neşeli bir müzik eşliğinde yukarı doğru koşuyorduk...

Hafızalarımıza kazınmış bir başka oyun.